Ana içeriğe atla

Korsanlık Tarihine Damga Vuran Korsanlar!

Korsanlık kelime anlamı olarak denizlerde ticaret gemilerine saldırı düzenleyerek yağmalayan, hırsız ve katil anlamına gelir. Korsanlık tarihi de hemen hemen denizcilik tarihi kadar eskidir. Yeryüzünde deniz ticaretinin başlaması ile birlikte korsanlık da hızla yaygınlaşmıştır.

İnsanlık, deniz ve okyanuslara hâkim olmaya başladığından beri korsanlar daima var olmuştur. Hatta günümüzde dahi Afrika kıtası ve Latin Amerika çevresinde hala varlıklarını sürdürmektedirler.  Tarih boyunca korsanların en çok etki uyandırdığı ve korkulduğu tarihler 15. Yüzyıldan başlayarak 19. Yüzyıl gibi geniş bir zamanı kapsar. Günümüze kadar korsanlık tarihinde birçok korsan gelip geçmiştir ancak bunlardan bazıları için kitaplar yazılmış, sinema filmleri yapılmıştır.

Korsanlığın asıl merkezi uzun yüzyıllar boyunca Akdeniz olmuştur. İlk korsanlar Fenikelilerdi, M.Ö.

2000’li yıllarda deniz ticaretine hâkim olan Fenikeliler kanuni yollardan ticaret yaparken aynı zamanda karşılaştıkları başka ticaret gemilerine saldırmaktan ve ganimetlerine el koymaktan geri durmuyorlar. Hatta zaman zaman kıyı kasabalarına da çıkartmalar düzenliyorlardı. Roma İmparatorluğu döneminde Romalı ve Yunan asillerden oluşan bir grup denizci Akdeniz ve ege kıyılarında korsanlık yapmışlardır. Bazı kaynaklara göre bu dönemde Roma İmparatoru Pompey’in de içinde bulunduğu bir gemiye saldırı düzenledikleri ve Pompey’i esir olarak aldıkları söylenir. İmparator korsanların elinden ancak yüklü bir fidye ödeyerek kurtulabilmiştir. İlerleyen süreçte Roma İmparatorluğu’nun büyümesi ve fazla güçlenmesi sebebiyle Akdeniz bölgesinde ki korsanlık fazlasıyla azalmıştır.


8. Yüzyıl ve11. Yüzyıllar arasındaki dönemde ise korsanlık tarihine Vikingler girerek büyük etkiler bırakmışlardır. Avrupa’da her kıyıyı yağmalayan Vikinglerin kendine has tarzları ise korsanlık tarihine damga vurmuştur. Gemilerinin önlerine işledikleri ejderha başı sembolü Vikingler ile oldukça özdeşleşmiştir. Vikingler genel olarak açık denizlerde çatışmayı tercih etmezler ve kıyı kasabalarına saldırırlardı. Ufak şehirleri ve kiliseleri yağmalamaları ile nam salmışlardır.

Korsanlık Ortaçağ döneminde siyasi ve ekonomik amaçları için büyük devlet tarafından teşvik edilmiştir. Hatta Akdeniz’de bunu en iyi uygulayan ise Osmanlı İmparatorluğu olmuştur. Özellikle Libya, Cezayir ve Osmanlı gibi topraklarında, Türk denizcileri hem Akdeniz hem Akdeniz dışındaki denizler de korsanlık yaparak Hristiyan deniz güçlerine oldukça büyük zararlar verdiler. Yarı bağımsız olan Osmanlı korsanları padişah emriyle savaş halinde oldukları ülkelerin kıyılarına ve gemilerine saldırırdı. Ancak asla barış halinde bulunan ve Müslüman ülkelerin gemilerine saldırı gerçekleştirmezlerdi. Yapılan bu saldırıların sonucu ganimetlerin bir kısmını kendileri alır bir kısmını da devlete verirlerdi. Düzenli ordu ile hareket etmeyen ama Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan korsan gemileri, genellikle malta da üstlenen Saint Jean şövalyeleri ile savaştıkları için Afrika’nın kuzey bölgelerini mesken tutmuşlardı. Ayrıca mürettebatlarında kuzey Afrikalı denizcilerde bulunuyordu. Osmanlı devletinde ise bunlara “deniz akıncısı” deniyordu. Korsanlıktan yetişmeyenler gerçek denizci olarak kabul edilmezdi. Bu durum 14. Yüzyılın sonuna kadar sürdü.

 

Osmanlılar 1500’lü yılların sonlarına doğru bu korsanları düzenli donanmaya bağlamaya başladılar. Bilinen en eski korsanlardan olan Turgut Reis ve Barbaros Kardeşler Osmanlı devletinin denizcilikte ki kurucu kaptanları haline gelmişlerdir. Osmanlı devletinin Akdeniz’i bir Türk denizi haline getirdiği k-yıllarda dünyanın öbür ucu olan Karayiplerde korsanlık tarihinin altın çağı başlıyordu. Yeni Dünya olarak adlandırılan Amerika kıtasının keşfiyle birlikte, İspanya ve Portekiz başta olmak üzere birçok ülke Amerika’nın güney kesimini sömürgeleştirmiştir. Yağmalanılan altın, gümüş ve daha birçok değerli maden ise Karayip denizi üzerinden Avrupa’ya taşınıyordu. O dönemde yeni kıtanın güneyi İspanyolların hâkimiyeti altında idi. Papa 1494 yılında Amerika’yı İspanyollar ve Portekizler arasında paylaştırmış ve Avrupa’nın diğer sömürgeci ülkeleri olan İngiltere, Fransa ve Hollanda bu sürecin dışında tutulmuştu. Bu sebeple devletler denizler üzerinde ki çıkar savaşlarını korsanlar sayesinde ilerletti.

Hatta İngiltere, Fransa ve Hollanda krallıkları daha önce savaşa dahi girdikleri korsanlar ile doğudan gelen zenginlikleri elde etmek amacıyla onları saraylarında ağırlamış, gemiler tahsis etmiş ve kral adına denizlerde yağmalamakla görevlendirilmişlerdir. İşte bu şekilde devlet korsancılığı kurulmuş olmuştur.

Korsanlar ve devletlerarasında yapılan bu anlaşmalar sonucu korsanlar ele geçirdikleri ganimetlerin bir kısmını devletlere teslim etmişlerdir. Bu sayede hem devlet hazinesi zenginleşmiş hem de korsanlara denizler de rahat hareket etme özgürlüğü sağlanmıştır.

Bu dönemin en ünlü korsanlarından Francis Drake İngiltere’de bir kahramandı ve kendisine sadece kraliçe tarafından verilebilen “sir” unvanı bile verilmiştir. Hatta kraliçe ona “Benim sevgili korsanım” diye hitap ettiği bilinir. Yine Henry Morgen, Kraliçe tarafından “sir” unvanı verilmiş ve Jamaika valiliği ile onurlandırılmıştır bir korsandır.


Ancak bir süre sonra Kuzey Amerika bölgesinde kolonileşmeye başlayan korsanlar Avrupa devletlerini de zor durumda bırakmaya ve zarar vermeye başlamışlardı. Bunun üzerine Avrupa’nın büyük devletleri 1715 yılında Hollanda’nın Ulrich limanında toplanarak korsanlığı yasa dışı kabul ederek bunu duyurmuşlardır. Böylece birçok ünlü korsan genellikle donanma bünyesine katılmış ya da ticaretle uğraşmaya başlamışlardı. Ancak bazıları ise bağımsız olarak korsanlık faaliyetlerine devam ettiler. İşte bu şekilde korsanlığın yeni dönemi başlamış oldu.

Tarihte kanlı saldırılara ev sahipliği yapmış ve bulunduğu dönemde çevresine fazlasıyla korku salmış korsanlar işte bu dönemde ortaya çıkmıştır. Büyük devletlerin korsanlık için aldığı kararlardan sonra devletlerin büyük donanmaları tarafından takibe alınan korsanlar kaçmak ve gizlenmek için Karayipler ve Çin denizindeki adalara sığınmışlardır. Ve buradan geçen İngiliz, Portekiz ve İspanyol Gemilerine saldırı düzenleyerek yağmalamışlardır. Bu sebeple karayiplerin küçük adalarında korsanlar giderek artış göstermiştir. Hatta bu durum öylesine karlı bir hale gelmiştir ki dünyanın farklı noktalarından birçok maceraperest bu adalara yerleşerek korsanlığa başlamışlardır. Bu şekilde 1739 yıllarına kadar devam edecek olan Karayip korsanlığı devri başlamıştır ve korsanlığın altın çağı olarak anılmıştır. Bu dönemde korsanlık merhametin olmağı hoşgörüsüz bir yaşam tarzıydı. Temel fikir ganimet kazanmak için her şeyi yapabilmekti. Her gemi de bir kaptan bulunur ve kaptanın atadığı iki adet subay bulunur. Ve kaptandan sonra en rütbeli adamlardı. Tayfanın durumum kaptana bildirmek ve elde edilen ganimeti, mürettebata eşit olarak dağıtmakla görevledir. Ayrıca kaptan mürettebat tarafından seçilir ve eğer kaptanları bir gemiye saldırmayıp ganimet elde edemezse kaptanlıktan atılırdı.


Gemiciliğin en temel içkilerinde biri ise romdur. Kaptan mürettebata rom sağlayamazsa her an isyan çıkabilir anlamına gelirdi. Romun korsanlar tarafından en büyük kullanılma sebebi soğuk havalarda onları sıcak tutmalarıydı. Korsanlıkta en büyük ceza ise gemiye ihanetti eğer herhangi biri içinde bulunduğu gemiye ihanet ederse erzaksız bir şekilde ıssız bir adaya bırakılırdı. Onun haricinde korsanlar genellikle kendileriyle iyi anlaşır birbirlerine sataşmazlardı.


Bu dönemin efsanevi korsanı Karasakal unvanıyla tanınan Edward Teach olmuştur. “Kraliçe Anne’in İntikamı” isimli korsan gemisi döneminin en güçlü gemisi olarak görülüyordu. Son derece büyük, güçlü ve yaklaşık 40 toplu bir gemiydi. Bilinen rivayetlere göre Karasakal her zaman üçgen şeklinde bir şaka kullanır ve göğsünde de üç farklı çeşit silah bulundururdu. Fazlasıyla uzun örgülü ve siyah sakalları olduğu için tayfası ona “Karasakal” lakabını takmıştı. Karasakal İngiliz asıllı olmasına rağmen en çok İngiliz gemilerine saldırılar düzenlemiştir. Hatta bu sebeple İngiltere tarafından başına ödül dahi konulmuştur. Bunun sonucunda İngiliz Teğmen Robert Maynard tarafından yakalanıp öldürülmüştür. Maynard Karasakal’ın kellesini geminin direğine asarak İngiltere’ dönmüştür.


 

Aynı dönemde popüler olmuş başka bir korsanda Calico Jack lakaplı John Rackham’dır. Karayip korsanlarında ki Jack Sparrow karakteri, Calico Jack’ten esinlenilmiş bir karakterdir.

Korsanlar 18. Yüzyılda devletler tarafından alınan ciddi kararlar ile tarih sahnesinden silindi. Ve korsanlık 1856 Paris kongresinde devletler hukukunda suç olarak kabul gördü. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarihi Kaş Ve Büyülü Olympos-Çıralı

Antalya’nın en batısında yer alan küçük bir o kadar da şirin bir tatil beldesi Kaş. Turistlerin gözdesi konumunda olan Kaş Toros dağının yamacına Likyalılar tarafından kurulmuş. Tarihte Antiphellos, Habesos ve Andifli gibi bir çok isimle anılmış. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıymış. Tarihte olanlardan bu yana birçok uygarlığa ev sahipliği yaparak üzerinde tarihi izler bulunan antik kent, Roma Dönemi’nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi’nde de piskoposluk merkezi haline gelmiş. DEV BEGONVİLLER VE TAŞ BİNALAR Aynı zamanda antik kent gezmekten hoşlanmayanlar ise Kaş’ın şahane kumsallarında güneşlenebilir, kanoya binebilir ya da yamaç paraşütü yapabilir. Kaş’ın merkezini balık lokantaları, hediyelik eşya satan şirin dükkanlar ve tur acentelerini kaplıyor.   Ara sokaklar ise tamamen bir yarım ada olduğunu dev begonvilleri ve taş binalarıyla belli ediyor. Daracık sokaklarda ...

İlklere İlk Yazım

Seneler; bir çok insan fazlasıyla şey yaşar bu zaman diliminde ve bir çok anı biriktirir. Aslında insanın senelerce en çok yaptığı şey susmaktır belki de ya bazen yeri değildir yada mantıksız gelir konuşmak. O yüzden yazıyorum bende bir zamandan beri. Ama burada farklıymış gerçekten sustuklarım hep bendeydi önceden şimdi başkaları da okuyabilir hissi var. Hem telaşlı hem mutluyum aslında. Bu mecraya  girmeden önce sürekli hangi konu hakkında yazabilirim diye çok düşündüm. Kesin bir konu belirleyemedim kafamda sonra fark ettim ki ben sadece yazmalıyım aslında konu önemli değil, sadece bir şeyler anlatmalıyım. İşte bu istekten ötürü de ilk blog yazımın içerisindeyim şuan. Her şeyin ilki için çelik gibi bir cesaret olmalı bence. Mesela okula ilk gittiğim günü hatırlıyorum da sanki o köpekli yoldan geçen ben değilim. İlk kız arkadaşın elini tutmak örneğin nasıl bir cesaret gerektirir bilirsiniz. Bu da benim bu mecrada ki ilk yazım ve her ilk gibi cesaret gerektirdi. Umarım sonucund...

Amasra'ya İsmini Veren Güçlü Kraliçe, Amastris

Bartın'ın şahane tatil köyü Amasra ile tanışmaya ne dersiniz... Amasra, bence Karadeniz'in en tatlı yerlerinden biri. Kuytu da köşede kalmış şirin ama bir o kadar da tarihiyle kişiyi büyüleyen yer. Şehrin gürültüsünden yorulduysanız ve balığınızı şöyle Karedeniz'in hırçın dalgalarına karşı ellerinizle özgürce yemenin tadına varmak istiyorsanız adresiniz kesinlikle Amasra. Birçok adasıyla göz dolduran Amasra mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. 3000 yıllık tarihi ve hala içinde barındırdığı medeniyetlerle balıkçılık, çekicilik ve yerel sanatlarıyla mavi ve yeşilin buluşma noktası. İlk adı Sesamos olan Amasra antik çağda Paflagonya denilen bölgenin liman kentlerinden biri olduğu bilinmektedir. 13'üncü yüzyılda o zaman Cenevizlilerin elinde olan Amasra'ya Fatih Sultan Mehmet bir sefer düzenler ve şehre tepeden bakarak lalasına dönüp o meşhur sözü söyler, "Lala, lala!, Çeşm-i cihan bu m'ola" ve kaleye haber göndererek "Bu kadar güzel bi...