Ana içeriğe atla

Putin'in Geçmişi Ve Gücü

Rusya, 144 milyon nüfusu, çok sayıda özerk cumhuriyeti ve uçsuz bucaksız coğrafyası ile dev bir ülke.

Ve Vladimir Putin, Rusya’nın o soğuk ve kasvetli havasını adeta yüzüne resmetmiş, donuk bakışlı otoriter bir lider. Siyah kuşak judocu, eski KGB ajanı, spor sevdalısı ve son derece sert karakterli bir adam. Bazılarının modern zamanın Rus çarı olarak nitelendirdiği bu lider akıllı telefon kullanmıyor, herhangi bir sosyal medya hesabı yok. Piyanoya, müziğe ve tarih kitaplarına da oldukça ilgili duyuyor. İngilizce bildiği halde konuşmayı pek tercih etmiyor. Aynı zamanda Almancayı ana dili gibi kullanabiliyor. Ancak uluslararası oturumlarda kendi dili olan Rusçayı konuşmayı tercih ediyor.


Forbes dergisi her yılın sonunda Dünya’nın en güçlü insanları listesini yayınlıyor. Bu liste liderlerin global olaylar üzerinde ki etkisi ve onların popülaritesine bakılarak seçiliyor. Bu faktörlere bakıldığında listenin 3. Sırasında Angela Merkel, 2. Sırada Donald Trump, ve  1. Sırada ise Vladimir Putin yer alıyor. Üstelik 2013 yılından beri.


Kendisinin yaramaz ve tembel bir çocuk olduğunu söyleyen Putin’in geçmişine baktığımızda hakkında çok fazla bilgi bulunmuyor. Sanki adeta geçmişi hakkında bilinen bilgiler bilerek ve isteyerek tamamen yok edilmiş gibi. Ergenlik yıllarında ise asi bir geç olduğu bilinen Putin’in hocalarıyla sürekli tartıştığı ve kendi doğrularını ısrarla savunduğu söylenir. Lise yıllarında ise adeta filmlerde ki gibi bir ajan olma hayali başlar. Bu hayal ile Leningrad’da KGB’nin merkez binasına başvuru yapmak için gider. Ancak görüşmede ona “Buraya her önüne gelen giremez evlat, çok istiyorsan öncelikle hukuk eğitimi alman gerek” derler. Bunun üzerine Putin hukuk okuduktan sonra tekrar KGB ajanı olmak için başvuru yapar. Ve en sonun da Sovyet gizli servisine kabul edilir. Başlarda 2-3 yıl boyunca kendisine masa başı olan kağıt ve evrak işleri verilir. Ancak kendisi dış istihbaratta görev alarak gerçek bir ajan olmak istiyordur.

 

Putin’in karakterine en çok etki eden yıllar ise 1985 yılında doğu Almanya’ya göreve gönderilmesidir. Uzun seneler boyunca doğu Almanya’da KGB ajanı olarak görev yapar ve işte bu süreçte Almancayı ana dili gibi öğrenir. Ayrıca yine o günlerde judoda kendini bir hayli geliştirir.




Bundan sonra ki ilerleyen süreçlerde Berlin duvarının yıkılması ve Sovyetlerin çökmesi ile onun için zorlu yıllar başlamış olur. Putin, ülkesi için kendini adayan bir görev adamıdır bu yüzden Sovyetlerin yıkılması onu fazlasıyla üzer. Hatta kendisine göre Sovyet birliğinin dağılması 20. Yüzyılın en büyük trajedisidir. Hatta bu sözlerinden dolayı onun Sovyetlere büyük özlem besleyen bir komünist olduğu bile düşünülmüştür ancak Putin günümüzde Rusya’daki komünistler tarafından liberal olduğu düşüncesiyle hiç sevilmez. Fakat aynı zamanda liberaller tarafından da çok fazla sevgi beslenilmez çünkü ülkesinde oligarşi ile mücadele ettiği ve devletin ekonomi üzerinde ki denetim mekanizmalarını artırdığı için birçok liberal tarafından da istenmeyen adam konumundadır.


Putin’i yakından incelediğimizde onun herhangi ideolojik bir tarafta olmadığını ve kendisi için fayda sağlayan ne ise o şekilde hareket eden bir pragmatist olduğunu görebiliriz. O, kimi zaman komünizmin etkileri ile kitleleri kontrol altında tutmayı düşünürken kimi zaman da liberalizmin güzelliklerinden faydalanmayı amaçlar.

1991 yılında Sovyetler dağıldığında ülke 15 parçaya bölünmüştü. Ekonomi tam olarak dibi görmüş, Sovyetlerin elinde bulunan bütün madenler ve fabrikalar satışa sunulmuştu. Yine bu zamanlarda Rusya’da zengin ve fakir kesim arasında ki fark çok fazla açılmıştı. Dönemin lideri Boris Yeltsin ekonomi de hiçbir başarı elde edemeyip ülke ekonomisinin zor günler geçirmesine sebep oluyordu. Ülkede belli bir kesim zenginleşirken halk sefalet içinde yaşam mücadelesi veriyordu.

Rusya’nın en büyük rakibi ABD ise Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra Kafkasya ve Orta Doğuda ki etkinliğini artırarak en güçlü dönemini yaşıyordu. Rusya’nın bu durumundan Türkiye’de faydalanmış ve Kafkasya bölgesinde ki Çeçenleri silahlandırarak onların bağımsızlığını desteklemiştir. Hatta Çeçenlerin en büyük karargâhından biride İstanbul olmuştur. Tam da bu olayların gerçekleştiği zamanlarda Putin’in ismi kremlin sarayında yavaş yavaş duyulmaya başlandı. 1997 yılında Putin, Boris Yeltsin’in özel kalem yardımcısı olarak işe başladı. O yıllarda kimse 3 sene içerisinde Boris Yeltsin’den sonra ki devlet başkanı olacağını tahmin bile edemezdi. Verilen görevlerde gösterdiği başarısıyla Yeltsin’in güvenini kazanarak tam anlamıyla onun sağ kolu haline gelmiş oldu.


Borsi Yeltsin, 1999 yılında ki ekonomik sıkıntılardan dolayı ve halkın tepkisi sebebiyle istifa etmeyi düşünüyordu. İstifa etmeyi düşünürken yerine kimi getirmek istediğini de düşünmüştü. Bu yüzden Putin’e önce başbakanlık görevi verdi. Daha sonra Boris Yeltsin istifasını verdikten sonra yasa gereği olarak başbakanlık koltuğunda oturan Vladimir Putin kısa süre de devlet başkanlığına geçerek otoritesini güçlendirmeye yönelik adımlar attı. Putin başa gelir gelmez ilk olarak ekonomik atılımlarla ekonomiyi iyileştirmek istiyordu. Ancak ekonomiden önce onu düşündüren önemli bir mesele vardı. “Çeçenistan meselesi” … O dönemlerde Çeçenler Rusya’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmeye çabası içerisindeydi. Ancak Putin bu meseleye kökten bir çözüm getirme düşüncesindeydi. Soğukkanlılığını ve sert mizacını bu meselede kullanarak Rusya’ya karşı isyan eden Çeçenlere karşı ordusunu gönderdi ve ezici bir üstünlük sağladı. Çeçenistan’ın başkenti Grozni’yi durmaksızın günlerce bombaladı. Yapılan bu saldırı sonrası Çeçenler hiçbir şart göstermeden teslim olmak zorunda kaldı ve Çeçenistan’ın başına ise Putin’e tam sadakat gösteren göstermelik bir yönetici getirildi. Putin’in Çeçenlere karşı yapmış olduğu baskılar ve saldırılar Dünya kamuoyu tarafından tepkiyle karşılandı ancak Putin bu sayede ülkesinde daha desteklenir bir lider olmaya başladı. Putin ekonomi alanında da büyük değişikler gerçekleştirdi, fakir ile zengin arasında ki farkı ortadan kaldırmayı amaçladı. Sovyetlerden sonra özelleştirilen madenlerin bazılarını tekrar devlet eline aldı bazılarını da devlet kontrolüne aldı. Özel sektörü ve Rus oligarkları kendisiyle anlaşma yapmaya zorladı ve onları kontrol altına aldı. İtiraz edenlere ise sert tepkiler gösterdi.


Fazlasıyla otoriter ve kontrolcü olduğu için karşısında kimsenin durmasına izin vermiyordu. Hatta ülkede özerk olan bölgelerdeki yöneticileri kendisi karar verip kendisi atamaya başladı. Seçim artık tamamen göstermelik olarak uygulanıyordu. Putin’in demokrasiye aykırı bu davranışları tepki görmezken aynı zamanda her geçen gün büyük destekçiler topladı. Bunun sebebi ise yıllardır ekonomik zorluklar çeken halkın refah seviyesinin de giderek artmasıydı. Ülke içerisinde ki mafyaları ve iş adamlarını baskı altına alarak kendi kontrolünde olmaya zorladı. Putin öncelikli olarak ülke içerisinde düzeni sağladıktan sonra ülke dışına açılmaya başladı. 2008 yılında Gürcistan’a girdi ve Abhazya ve güney Osetya bölgelerini işgal altına aldı. Sonrasında ise 2014 yılında Ukrayna ‘ya bağlı Kırım’ı ilhak ederek Rusya’ya bağlı federal bir bölge haline getirdi. Suriye üzerinde ki etkinliği ile de tarihi sıcak denizlere inme hayalini gerçekleştirmek istiyor. Rusya, Suriye de ki rejimi ayakta tutabilmek için zaman zaman Amerika ve Türkiye’yle de karşı karşıya geliyor.

Rusya için algı operasyonu ve propaganda geçmişten beri çok önemli bir yere sahip Rusya’da algıyı kontrol altına almak bir savaşı önde ilerletmek için büyük bir adım olarak bilinir. Bu sebeple Putin iktidara geldiği 2000 yılından itibaren medyanın ne kadar güçlü bir propaganda aracı olduğunu biliyordu. Rusya’da ve dünya genelinde farklı dillerde yayın yapan çeşitli haber kanalları oluşturdu. Bu haberler sayesinde batının insanlar üzerinde ki etkisini kırmayı ve kendi propagandasını etkili hale getirmeyi amaçlıyordu. Daima planlı olarak hareket eden Putin yaptığı şeyleri ve kendini halka mükemmel şekilde lanse ederek kendisini güçlü ve karizmatik bir lider olarak gösteriyor. Bunların yanında aynı zaman da kendisini halktan biri gibi göstermek için de kimi zaman şarkı söylerken kimi zaman da spor yaparken görüntü vermeye özen gösteriyor. Ayrıca şefkatli bir insan olduğunu da göstermeyi ihmal etmeyerek doğada hayvanları koruyan çevreci birey pozları vermekten de asla geri durmuyor. Günümüzde sosyal medyanın etkisini de fark ederek o alanda da fazlasıyla aktif olarak yer alıyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarihi Kaş Ve Büyülü Olympos-Çıralı

Antalya’nın en batısında yer alan küçük bir o kadar da şirin bir tatil beldesi Kaş. Turistlerin gözdesi konumunda olan Kaş Toros dağının yamacına Likyalılar tarafından kurulmuş. Tarihte Antiphellos, Habesos ve Andifli gibi bir çok isimle anılmış. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıymış. Tarihte olanlardan bu yana birçok uygarlığa ev sahipliği yaparak üzerinde tarihi izler bulunan antik kent, Roma Dönemi’nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi’nde de piskoposluk merkezi haline gelmiş. DEV BEGONVİLLER VE TAŞ BİNALAR Aynı zamanda antik kent gezmekten hoşlanmayanlar ise Kaş’ın şahane kumsallarında güneşlenebilir, kanoya binebilir ya da yamaç paraşütü yapabilir. Kaş’ın merkezini balık lokantaları, hediyelik eşya satan şirin dükkanlar ve tur acentelerini kaplıyor.   Ara sokaklar ise tamamen bir yarım ada olduğunu dev begonvilleri ve taş binalarıyla belli ediyor. Daracık sokaklarda ...

İlklere İlk Yazım

Seneler; bir çok insan fazlasıyla şey yaşar bu zaman diliminde ve bir çok anı biriktirir. Aslında insanın senelerce en çok yaptığı şey susmaktır belki de ya bazen yeri değildir yada mantıksız gelir konuşmak. O yüzden yazıyorum bende bir zamandan beri. Ama burada farklıymış gerçekten sustuklarım hep bendeydi önceden şimdi başkaları da okuyabilir hissi var. Hem telaşlı hem mutluyum aslında. Bu mecraya  girmeden önce sürekli hangi konu hakkında yazabilirim diye çok düşündüm. Kesin bir konu belirleyemedim kafamda sonra fark ettim ki ben sadece yazmalıyım aslında konu önemli değil, sadece bir şeyler anlatmalıyım. İşte bu istekten ötürü de ilk blog yazımın içerisindeyim şuan. Her şeyin ilki için çelik gibi bir cesaret olmalı bence. Mesela okula ilk gittiğim günü hatırlıyorum da sanki o köpekli yoldan geçen ben değilim. İlk kız arkadaşın elini tutmak örneğin nasıl bir cesaret gerektirir bilirsiniz. Bu da benim bu mecrada ki ilk yazım ve her ilk gibi cesaret gerektirdi. Umarım sonucund...

Amasra'ya İsmini Veren Güçlü Kraliçe, Amastris

Bartın'ın şahane tatil köyü Amasra ile tanışmaya ne dersiniz... Amasra, bence Karadeniz'in en tatlı yerlerinden biri. Kuytu da köşede kalmış şirin ama bir o kadar da tarihiyle kişiyi büyüleyen yer. Şehrin gürültüsünden yorulduysanız ve balığınızı şöyle Karedeniz'in hırçın dalgalarına karşı ellerinizle özgürce yemenin tadına varmak istiyorsanız adresiniz kesinlikle Amasra. Birçok adasıyla göz dolduran Amasra mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. 3000 yıllık tarihi ve hala içinde barındırdığı medeniyetlerle balıkçılık, çekicilik ve yerel sanatlarıyla mavi ve yeşilin buluşma noktası. İlk adı Sesamos olan Amasra antik çağda Paflagonya denilen bölgenin liman kentlerinden biri olduğu bilinmektedir. 13'üncü yüzyılda o zaman Cenevizlilerin elinde olan Amasra'ya Fatih Sultan Mehmet bir sefer düzenler ve şehre tepeden bakarak lalasına dönüp o meşhur sözü söyler, "Lala, lala!, Çeşm-i cihan bu m'ola" ve kaleye haber göndererek "Bu kadar güzel bi...