Ana içeriğe atla

The Platform: Kat Kat İnsanlık

Ortaya çıktığı andan sonra tüm dünyada büyük yankı uyandıran ve farklı bir kurguya sahip olan film. İspanya yapımı the platform Netflix'in özel işleri arasında yer alıyor. 2019 yılı Toronto Film Festivali ve daha birçok önemli festival gezen filmin imzası Galder Gaztelu-Urrutia’nın imzası bulunuyor. 




The platform filmi yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olarak da biliniyor. Böylece ileride karşımıza daha ilginç işler çıkabileceği düşüncesi de izleyenleri heyecanlandırıyor. Film birçok eleştirmen tarafından konsept filmler kategorisinde yer aldığını söylüyor. Film konusu itibariyle oldukça bilindik fakat sunuşu ve işlenişi açısından da bir o kadar özgün olduğunu belli ediyor. 

The Platform: Alt Kattakiler Üst Kattakiler

Filminde ismini alan platform dikey yapısı olan bir hapishanenin ortasında bulunan boşlukta katlar arası gezen bir yemek masası. Bu büyük yemek masası her katta belirli bir süre bekliyor ve o süre içerisinde yenebildiği kadar yemek yemeye çalışılıyor. En üst katta harika bir şekilde hazırlanan sofra en üst kattakiler için harika bir ziyafet olurken aşağıya indikçe darmadağın oluşmuş bir masadan karnını doyurma çabasına doğru gidiyor. Hatta en alt kattakiler yemek tabaklarını sıyırmakla yetiniyor. Filmde sağlanan bu düzen günümüz dünyasında ki hiyerarşiyi somut bir şekilde gözler önüne seriyor. 

Filmin baş karakteri Goreng'in son derece sakin ve uysal bir insan olarak hapishane hayatına başlıyor. Fakat açlığın onu sınamasıyla birlikte Goreng'de kendini kaybederek vahşileşiyor ve birçok izleyiciyi rahatsız da edebilecek görüntülere sebep oluyor. Fakat filmin burada asıl vermek istediği bence sorunun insanlar olduğu. Çünkü Goreng'in bu sistemi düzeltmek için göstermiş olduğu bir çaba bulunuyor. Fakat hapishanede bulunan diğerleri böyle bir çaba içerisinde değil. Ancak böyle bir çabanın kitlesel hali faydalı olacaktır düşüncesi de verilmek isteniyor. Kısacası bir insanın başına gelebilecek en kötü şey başka bir insan düşüncesi de hissettirilmiş oluyor.



Açık Uçlu Son

Filmin sonu birçok izleyici için yoruma açık bırakılarak sonlandırılmış .Goreng en alt katta bulunan küçük kız çocuğuna yemek götürmeyi başarıyor. Böylece onu da kurtarabiliyor ve kız çocuğunun insanlığın hala kaybolmadığını gösteren bir metafor olduğu da söyleniyor. 

Farklı bir teori olarak da aslında Goreng'in öldüğünü ve kız çocuğuna rüyasında ulaşıp kurtardığını söyleyenlerde var. Bu teoriye göre de küçük kızın aslında geleceği temsil eden bir metafor olduğu söyleniyor ve geleceğin sadece çocukların elinde olduğu belirtiliyor. Ayrıca yönetmen filmin sonu için farklı birçok final sahnesinin çekildiğini de belirtti.

Yorumlar

  1. ooo harika bir yorumlama ve tavsiye teşkkür ederim

    YanıtlaSil
  2. Buna benzer filimler üretiliyor aynı sistemde bir de aşk filimi izlemiştim paralel evren gibi bir sistemimi tanıtıyorlar diye merak uyandırmıştı bende. paylaşımın ve yorumlaman için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarihi Kaş Ve Büyülü Olympos-Çıralı

Antalya’nın en batısında yer alan küçük bir o kadar da şirin bir tatil beldesi Kaş. Turistlerin gözdesi konumunda olan Kaş Toros dağının yamacına Likyalılar tarafından kurulmuş. Tarihte Antiphellos, Habesos ve Andifli gibi bir çok isimle anılmış. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıymış. Tarihte olanlardan bu yana birçok uygarlığa ev sahipliği yaparak üzerinde tarihi izler bulunan antik kent, Roma Dönemi’nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi’nde de piskoposluk merkezi haline gelmiş. DEV BEGONVİLLER VE TAŞ BİNALAR Aynı zamanda antik kent gezmekten hoşlanmayanlar ise Kaş’ın şahane kumsallarında güneşlenebilir, kanoya binebilir ya da yamaç paraşütü yapabilir. Kaş’ın merkezini balık lokantaları, hediyelik eşya satan şirin dükkanlar ve tur acentelerini kaplıyor.   Ara sokaklar ise tamamen bir yarım ada olduğunu dev begonvilleri ve taş binalarıyla belli ediyor. Daracık sokaklarda ...

İlklere İlk Yazım

Seneler; bir çok insan fazlasıyla şey yaşar bu zaman diliminde ve bir çok anı biriktirir. Aslında insanın senelerce en çok yaptığı şey susmaktır belki de ya bazen yeri değildir yada mantıksız gelir konuşmak. O yüzden yazıyorum bende bir zamandan beri. Ama burada farklıymış gerçekten sustuklarım hep bendeydi önceden şimdi başkaları da okuyabilir hissi var. Hem telaşlı hem mutluyum aslında. Bu mecraya  girmeden önce sürekli hangi konu hakkında yazabilirim diye çok düşündüm. Kesin bir konu belirleyemedim kafamda sonra fark ettim ki ben sadece yazmalıyım aslında konu önemli değil, sadece bir şeyler anlatmalıyım. İşte bu istekten ötürü de ilk blog yazımın içerisindeyim şuan. Her şeyin ilki için çelik gibi bir cesaret olmalı bence. Mesela okula ilk gittiğim günü hatırlıyorum da sanki o köpekli yoldan geçen ben değilim. İlk kız arkadaşın elini tutmak örneğin nasıl bir cesaret gerektirir bilirsiniz. Bu da benim bu mecrada ki ilk yazım ve her ilk gibi cesaret gerektirdi. Umarım sonucund...

Amasra'ya İsmini Veren Güçlü Kraliçe, Amastris

Bartın'ın şahane tatil köyü Amasra ile tanışmaya ne dersiniz... Amasra, bence Karadeniz'in en tatlı yerlerinden biri. Kuytu da köşede kalmış şirin ama bir o kadar da tarihiyle kişiyi büyüleyen yer. Şehrin gürültüsünden yorulduysanız ve balığınızı şöyle Karedeniz'in hırçın dalgalarına karşı ellerinizle özgürce yemenin tadına varmak istiyorsanız adresiniz kesinlikle Amasra. Birçok adasıyla göz dolduran Amasra mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. 3000 yıllık tarihi ve hala içinde barındırdığı medeniyetlerle balıkçılık, çekicilik ve yerel sanatlarıyla mavi ve yeşilin buluşma noktası. İlk adı Sesamos olan Amasra antik çağda Paflagonya denilen bölgenin liman kentlerinden biri olduğu bilinmektedir. 13'üncü yüzyılda o zaman Cenevizlilerin elinde olan Amasra'ya Fatih Sultan Mehmet bir sefer düzenler ve şehre tepeden bakarak lalasına dönüp o meşhur sözü söyler, "Lala, lala!, Çeşm-i cihan bu m'ola" ve kaleye haber göndererek "Bu kadar güzel bi...