İnsanlık tarihinde birçok kez dünyanın sonu hakkında
düşünceler ve fikirler ifade edilmiştir. İnsanların bir yakınını kaybetmesi
veya bir canlının cansız hale gelişini görmek dünyanın sonu hakkında kafa
yorulmasına sebep olmuştur. Bu sebeple tarih boyunca dünyanın sonuna dair
çeşitli fikirler veya kehanetler oluşmuştur. Ayrıca tüm dinlerde de dünyadaki
yaşamın sonu olan kıyamet günü hakkında fazlasıyla bilgi vardır.
Şimdi dünyanın sonu hakkında ki bazı fikirler, kehanetler ve
dini bilgilere bakalım.
Örneğin İngiliz fizikçi, astronom ve filozof Isaac Newton
yaptığı çalışmalar sonucu İncil’i kapsamlı bir şekilde incelemiş ve kütlesel
yıkıcı savaşların 2060 yılında Dünya’yı yok edeceğini söylemiştir. Fakat bu
durumun ardından da ilahi bir çağa geçilerek tanrının dünyayı yeniden
yaratacağını belirtmiştir.
Yahudiliğe göre de dünyanın sonu yaşanacak olan bir afetle gelecek.
Güneş tutulması ile sonun başlangıcına girilmiş olacak.
İncil’e göre kıyamet belirtileri ise tarihte bilinen en
dehşet verici olanlardır. Dünya hayatı sona erdiğinde savaşlar, depremler ve
açlıklarla dolu bir son olacağı tahmin edilir. Birçok komplo teorisyeni bu
olaylara ilişkin yaptıkları tahminler de başarısız oldu. Son komplo teorisi ise
kıyamet günün 2025 yılında olacağını belirtti.
Başka bir topluluk olan Kızılderili Hopi kabilesine göre de
dünya demir yılanlar, taş nehirler ve dev bir örümcek ağıyla kaplandığında gezegenimize
mavi bir yıldız çarpacak.
Bilimin Dünya Sonu Hakkında ki Teorileri
Diğer bir yandan bilimin de bu konu hakkında türlü
çalışmaları ve tespitleri var. Bilim insanları bir gök yıldızının patlaması
sonucunda ölümcül bir gama ışığının yayılacağını bunun sonucunda da önce ozon
tabakasının yok olacağını sonra da canlı yaşamının son bulacağını belirtiyor. Ayrıca
bazı uzmanlara göre gök taşının dünyaya çarpması da başka bir teori.
Yine başka bir teoride fizikçi Stephen Hawking’in de
belirttiği yapay zekânın insanlığının sonunu getireceği düşüncesi. Hawking’
göre eğer yapay zekâ kendini çoğaltabilir duruma gelirse kendi varlığını
güçlendirerek insanlığın sonunu getirebilir. Yine Hawking’le birlikte birçok
bilim insanın başka bir görüşü de yaşanacak olan bir nüfus artışı. Dünya
büyüklüğü itibariyle belli sayıda insana ev sahipliği yapabilir. Aşırı artan
nüfus sonucu yaşanacak enerji tüketimi de bu sonun öncüsü olarak gösteriliyor.
Bu teoriye göre dünya bu hızda kalabalıklaşmaya devam ederse 600 yıl sonra
yaşanmaz bir hal alacağı öngörülmektedir.
Korkunç bir senaryo olarak dünyanın kara delikler tarafından
yutulacağı düşüncesi de birçok bilim insanı tarafından belirtilmiştir. Bu
teorinin korkunç olma sebebi ise kara deliklerin varlığını bilmemiz fakat bu
konu hakkında bir önlem alamamamız. Bilim insanları şimdiye kadar kara
deliklerin sadece 60 tanesini bulabildiler.
Bazı bilim insanlarının inandığı ilginç bir olayda dünyanın
merkezinin soğumasıdır. Dünya’nın en sıcak noktası olan çekirdeğinin önemli
ölçüde soğuduğunu belirten uzmanlar bunun devam etmesi sonucu atmosferin
bozulmasına bağlı olarak yaşamın son bulacağını tahmin ediyor. Aynı olayın da
milyarlarca yıl önce Mars’ta yaşandığı belirtiliyor.
Kısacası dünyanın sonuna dair peş peşe sıralanabilecek her
türden dünya sonu senaryosu mevcut. Peki, insanlığın adım adım kendi elleriyle
hazırlamış olduğu kıyametten bahsetsek bunlar neler olurdu?
İşte Kendi Kıyametimiz
Mesela sıkça sözü edilen iklim değişikliği hepimizin
yaşamını tehdit eden bir krize dönüşüyor. Buna rağmen hakkında çok az
konuşuyoruz. Bu videoda iklim değişikliği ile ilgili bazı bilimsel verilerden
bahsedeceğiz. İklim değişikliği tartışması konusunda Türkiye 30 yıldır uluslararası
iklim değişikliğinin bir parçası. Fakat uygulanan politikalar bu alanda edilen
lafların ciddiyetini ortadan kaldırıyor.
Aşırı yağışlar, fırtınalar, sıcak ve soğuk hava dalgaları,
seller, orman yangınları ve kuraklığın sıklığı ve etkilileri arttıkça tehdittin
önemi anlaşılıyor. Uzmanlar Türkiye için yüzyıl sonunda sıcaklığın 4-5 derece artacağını
ve yağışların da aynı oranda azalacağını belirtiyor. Böylece yaz kuraklık
süresi oldukça artacak.
ABD ulusal okyanus ve atmosfer idaresi verilerine göre yerkürenin
yaşadığı en sıcak yıllar tamamen 2005 yılları sonrasında başlıyor. Bazı
kişilere göre iklim değişikliği diye bir şeyin yaşanmadığı da belirtiliyor.
Peki, iklim değişikliğine inanmayanların iddiaları neler?
İlk iddia “Bilim insanları bile aralarında iklim değişikliği
konusunda hemfikir değil” düşüncesi.
1991 ile 2011 yılları arasında iklim ile ilgili yayınlanan
makaleleri inceleyen bir araştırma örgütü bu çalışmaların yalnızca yüzde
2’sinin iklim değişikliğini reddettiğini söylüyor. Üstelik bu araştırmaların
yüzde 97’si, iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunu belirtiliyor. Benzer
birçok araştırmada aynı sonuçlara ulaşmış durumda. İklim değişikliği hakkında
bilimsel uzlaşı bulunmadığına dair fikirlerin asıl ortaya çıkma sebebi 31 bin
bilim insanı tarafından imzalandığı ileri sürülen uydurma bir bildiriden
kaynaklanıyor. Buna karşın iklim değişikliği konusun da bağımsız ve
uluslararası çalışma yürüten IPCC’nin son raporunda da belirtildiği gibi
yaşanan iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu konusunda bir uzlaşma
sağlandığı kesinleşmiştir.
2. iddia “Bazı bölgelerde hava sıcaklıkları kaydedilen en
düşük seviyelere düşmüş durumda. Hani küresel ısınma vardı?”
Bu iddiaların en başında yakından tanıdığımız Donald Trump dahi
var. Ancak küresel ısınma, iklim değişikliği açsından her bölgede sıcaklığın
artması anlamına gelmiyor. Bazı bölgelerde sıcaklık artışı gözlemlenirken bazı
bölgelerde de daha soğuk geçen kışlar gözlemlenmiştir.
3. iddia “İklim değişikliği varsa bile bunun sebebi karbon
emisyonları değil” düşüncesi.
İklim değişikliğinden bahsedildiği her an aslında sera
etkisinden bahsediyoruz diyebiliriz. İklim değişikliği atmosferde bulunan bazı
gazların olağandan daha yüksek bir seviyeye ulaşması anlamına geliyor. Olması
gerekenden fazla olan bu gazlar dünyadaki gazların salınımını engelleyerek sera
gazları dediğimiz gazları oluşturur. Sera etkisine sebep olan karbondioksitin
rekor seviyeye ulaşmasının başında kömür petrol ve doğalgaz gibi fosil
yakıtların kullanımı geliyor.
4. iddia “İklim her
zaman değişiyordu. Niye şimdi bu kadar yaygara koparılıyor”
İklim değişikliği hakkında bazı kesimlerce dünya tarihinde
yaşanmış olan buzul çağlar veya kurak dönemler gösterilir. Fakat örneğini
verdikleri o dönemler dünyanın doğal ilerleyişinde son derece yavaş bir şekilde
ve olması gerektiği gibi ilerlemiştir. Şuan yaşadığımız iklim değişikliği ise
olması gerekenin aksine çok hızlı şekilde gerçekleşmektedir.
5. iddia “iklim değişikliğine karşı yapabileceğimiz bir şey
yok düşüncesi”
Uzmanlar iklim değişikliği konusunda önlem alınması ve sıfır
karbon salınımının tutturulabilmesi halinde iklim değişikliğinin
yavaşlayabileceğini düşünüyor. Bilim insanlarının buna inanmasında ki en büyük
sebep ise 1982 yıllında Antarktika üzerinde ozon tabakasında büyük bir delik keşfedilmesidir.
Deodorantlarda ve buzdolaplarında kullanılan kloroflorokarbon ve halon
gazlarının ozon tabakasında ki delinmeyi artırdığı fark edildi. Bunun üzerine
1987’de Montreal protokolü gerçekleştirildi. Protokol sonucunda buna sebep olan
maddelerin üretiminin aşamalı olarak çıkarılması kararı alındı. Ve günümüzde bu
maddelerin üretimi neredeyse sıfırlandı. Nasa’nın 2019 yılındaki tespitlerine
göre ozon tabakasındaki delik ölçülmüş en düşük seviyeye geriledi. Bu aşamanın
gerçekleştirilmesinde Montreal protokolünün işe yaradığı kesin olarak
belirlenmiştir. Bununla birlikte de iklim değişikliğinin alınacak bazı kitlesel
ve sürekli tedbirlerle önlenebileceği görülüyor.
Fakat iklim değişikliğinin tam olarak fosil yakıtların
kullanımını bitirerek önlenebileceğini söylemek yeterli değildir. Bununla
birlikte su kaynakları verimli kullanılmalı, ormansızlaştırma durdurulmalı,
inşaat sektöründe değişime gidilerek beslenme alışkanlıkları değiştirilmeli.
Yorumlar
Yorum Gönder