Ana içeriğe atla

The Man From Earth (Dünyalı)

Havaların serinlemesiyle birlikte evinizde oturup izlemelik sıcacık bir filmden bahsedeceğim bu yazımda. Bu film aslında bence hayatında herkesin en az bir kere düşündüğü bir olay üzerine kurulu. Ölümsüz bir insan olsak ve yüzyıllar öncesinden bu yana yaşıyor olsak nasıl olurdu? Filmi ilginç kılan özelliği işte bu.





The Man from Earth’ filmi, 2007 ABD yapımı bir film. Filmin en çok ilgimi çeken özelliği ise dünyanın hiç bir yerinde gösterime girmemiş olması oldu. Bilim-Kurgu türünün sıra dışı örneklerinden bir olan bu film, 1 ana karakterden ve 6 yan karakterden oluşuyor. Film genel olarak bir evin salonu ve o evin bahçesinde gerçekleşiyor. Bu özelliği ile film sadeliğin esas alındığı bir yapıt olma özelliği de taşıyor. Sadeliğin esas alındığı bu filmde film müzikleri açısında da tek bir müzik kullanılmıştır ve bu müzik ise Beethoven’in 7. Senfoninden bir bölümdür.




Filmde John Oldman isimli karakterin üniversitede tarih profesörlüğü görevinden ayrılması ve 10 senedir yaşamış olduğu kasabadan ayrılma kararı üzerine gelişiyor. Alanlarında uzman 5 kişinin, 14.000 yıldır yaşadığını açıklayan komşularına, bu açıklamasını çürütmeye yönelik diyaloglarından oluşan film antropolojiden psikanalize, felsefeden biyolojiye, dinler tarihine, inançların kırılganlığına ve evrim kuramına birçok derin konuya vurgu yapıyor. Bence karakterlerin uzmanlık alanları ise izleyicinin aklında ki soruları ifade ediyor. Karakterlerin uzmanlıkları şöyle; arkeolog, biyolog, antropolog, psikiyatr ve Hristiyan teolog, gibi karakterlerdir. Karakterlerin bu şekilde seçilmesi kesinlikle filmin daha ilgi çekici olmasını sağlıyor. Final sahnelerine yaklaştıkça daha da ilginçleşmesi, ters köşeler yapması izleyici de muazzam bir etki bırakarak unutulmazlar listesine eklenmesini sağlıyor.

Kesinlikle izlemekten keyif alacağınız ve 'ne ara filmin sonuna geldim' diyeceğiniz The Man From Earth (Dünyalı) filmini vakit kaybetmeden izlemenizi tavsiye ederim.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarihi Kaş Ve Büyülü Olympos-Çıralı

Antalya’nın en batısında yer alan küçük bir o kadar da şirin bir tatil beldesi Kaş. Turistlerin gözdesi konumunda olan Kaş Toros dağının yamacına Likyalılar tarafından kurulmuş. Tarihte Antiphellos, Habesos ve Andifli gibi bir çok isimle anılmış. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıymış. Tarihte olanlardan bu yana birçok uygarlığa ev sahipliği yaparak üzerinde tarihi izler bulunan antik kent, Roma Dönemi’nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi’nde de piskoposluk merkezi haline gelmiş. DEV BEGONVİLLER VE TAŞ BİNALAR Aynı zamanda antik kent gezmekten hoşlanmayanlar ise Kaş’ın şahane kumsallarında güneşlenebilir, kanoya binebilir ya da yamaç paraşütü yapabilir. Kaş’ın merkezini balık lokantaları, hediyelik eşya satan şirin dükkanlar ve tur acentelerini kaplıyor.   Ara sokaklar ise tamamen bir yarım ada olduğunu dev begonvilleri ve taş binalarıyla belli ediyor. Daracık sokaklarda ...

İlklere İlk Yazım

Seneler; bir çok insan fazlasıyla şey yaşar bu zaman diliminde ve bir çok anı biriktirir. Aslında insanın senelerce en çok yaptığı şey susmaktır belki de ya bazen yeri değildir yada mantıksız gelir konuşmak. O yüzden yazıyorum bende bir zamandan beri. Ama burada farklıymış gerçekten sustuklarım hep bendeydi önceden şimdi başkaları da okuyabilir hissi var. Hem telaşlı hem mutluyum aslında. Bu mecraya  girmeden önce sürekli hangi konu hakkında yazabilirim diye çok düşündüm. Kesin bir konu belirleyemedim kafamda sonra fark ettim ki ben sadece yazmalıyım aslında konu önemli değil, sadece bir şeyler anlatmalıyım. İşte bu istekten ötürü de ilk blog yazımın içerisindeyim şuan. Her şeyin ilki için çelik gibi bir cesaret olmalı bence. Mesela okula ilk gittiğim günü hatırlıyorum da sanki o köpekli yoldan geçen ben değilim. İlk kız arkadaşın elini tutmak örneğin nasıl bir cesaret gerektirir bilirsiniz. Bu da benim bu mecrada ki ilk yazım ve her ilk gibi cesaret gerektirdi. Umarım sonucund...

Amasra'ya İsmini Veren Güçlü Kraliçe, Amastris

Bartın'ın şahane tatil köyü Amasra ile tanışmaya ne dersiniz... Amasra, bence Karadeniz'in en tatlı yerlerinden biri. Kuytu da köşede kalmış şirin ama bir o kadar da tarihiyle kişiyi büyüleyen yer. Şehrin gürültüsünden yorulduysanız ve balığınızı şöyle Karedeniz'in hırçın dalgalarına karşı ellerinizle özgürce yemenin tadına varmak istiyorsanız adresiniz kesinlikle Amasra. Birçok adasıyla göz dolduran Amasra mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. 3000 yıllık tarihi ve hala içinde barındırdığı medeniyetlerle balıkçılık, çekicilik ve yerel sanatlarıyla mavi ve yeşilin buluşma noktası. İlk adı Sesamos olan Amasra antik çağda Paflagonya denilen bölgenin liman kentlerinden biri olduğu bilinmektedir. 13'üncü yüzyılda o zaman Cenevizlilerin elinde olan Amasra'ya Fatih Sultan Mehmet bir sefer düzenler ve şehre tepeden bakarak lalasına dönüp o meşhur sözü söyler, "Lala, lala!, Çeşm-i cihan bu m'ola" ve kaleye haber göndererek "Bu kadar güzel bi...