Ana içeriğe atla

Stefan Zweig - Satranç

Herkese merhaba :)
Bugün yazarının her kitabına hayran kaldığım bir kitap ile karşınızdayım: Satranç
Kitabın ismi bile okuyucu da ani bir gizem ve merak uyandırıyor. Kitabı okuma isteği işte daha burada başlıyor.

Yazar: Stefan Zweig
Yayınevi: Olympıa Yayınları 
Basım Yılı: 2007
Sayfa: 80



Kitap, benim hayat hikayesini de çok ilginç ve ilgi çekici bulduğum Stefan Zweig'a ait. Zweig ömrü boyunca edebiyat aşığı biri olarak yaşamış ve Balzac, Dickens, Dostoyevski gibi üç büyük edebiyatçının biyografilerini yazmıştır. Hitlere karşı nefret duyduğu için savaş ortamlarından sürekli kaçarak sürgün hayatı yaşamıştır. Ömrünün bu son kitabı satrancı ise Brezilya'da yazmıştır. Büyük yazar Zweig Alman bir şair olan Kleist' kendini ve eşini silahla vurarak intihar etmesinden etkilenmiş ve karısı Lotte ile bu benzer sonu yaşamak istemiştir. Bunun üzerine soda şişesine koyduğu Veronal denilen zehri 3 yudum aldıktan sonra eşine vermiştir ve beni seviyorsan istediğin zaman yanıma gelebilirsin demiştir. Bunun üzerine eşi Lotte zehirden yudumlayarak eşinin yanında sonsuz uykuya uzanır.

İşte böyle bir yazarın son eserinden bahsediyoruz. Son eseri olmasından mıdır bilmem ama kitabın içerisindeki psikolojik tahliller gerçekten çok başarılı. Uzun öykü niteliğindeki kitap da anlatılmak istenen şeylerin bu kadar kısa bir şekilde anlatılabilmesi Stefan Zweig'in ne kadar başarılı bir yazar olduğunu da gösteriyor. Ayrıca kitabın son derece günlük konuşma diline yakınlığı da okuyucunun öykünün içine girmesini daha çok sağlıyor. Şahsen ben kitabı okurken yapılan o gemi yolculuğunu gerçekten yaptım ve gemide gerçekleşen o muazzam satranç müsabakasına şahit oldum. Kitabı okurken, yaşanan her şeyden haberi olan ve kimsenin beni fark etmediği biri gibi hissettim. Bu kitap bana adeta öykünün içinde ki hayalet karakteri gibi hissettirdi.

Kitap da derinlemesine işlenen konu ise yalnızlık ve çaresizlik ve bunun getirdiği psikolojik travma. Kısacık öykü ile neler yapılabileceğine tanık olacağınız bu kitabı kesinlikle okuyun.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarihi Kaş Ve Büyülü Olympos-Çıralı

Antalya’nın en batısında yer alan küçük bir o kadar da şirin bir tatil beldesi Kaş. Turistlerin gözdesi konumunda olan Kaş Toros dağının yamacına Likyalılar tarafından kurulmuş. Tarihte Antiphellos, Habesos ve Andifli gibi bir çok isimle anılmış. Karia ve Likya Bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıymış. Tarihte olanlardan bu yana birçok uygarlığa ev sahipliği yaparak üzerinde tarihi izler bulunan antik kent, Roma Dönemi’nde önem kazanmış ve Bizans Dönemi’nde de piskoposluk merkezi haline gelmiş. DEV BEGONVİLLER VE TAŞ BİNALAR Aynı zamanda antik kent gezmekten hoşlanmayanlar ise Kaş’ın şahane kumsallarında güneşlenebilir, kanoya binebilir ya da yamaç paraşütü yapabilir. Kaş’ın merkezini balık lokantaları, hediyelik eşya satan şirin dükkanlar ve tur acentelerini kaplıyor.   Ara sokaklar ise tamamen bir yarım ada olduğunu dev begonvilleri ve taş binalarıyla belli ediyor. Daracık sokaklarda ...

İlklere İlk Yazım

Seneler; bir çok insan fazlasıyla şey yaşar bu zaman diliminde ve bir çok anı biriktirir. Aslında insanın senelerce en çok yaptığı şey susmaktır belki de ya bazen yeri değildir yada mantıksız gelir konuşmak. O yüzden yazıyorum bende bir zamandan beri. Ama burada farklıymış gerçekten sustuklarım hep bendeydi önceden şimdi başkaları da okuyabilir hissi var. Hem telaşlı hem mutluyum aslında. Bu mecraya  girmeden önce sürekli hangi konu hakkında yazabilirim diye çok düşündüm. Kesin bir konu belirleyemedim kafamda sonra fark ettim ki ben sadece yazmalıyım aslında konu önemli değil, sadece bir şeyler anlatmalıyım. İşte bu istekten ötürü de ilk blog yazımın içerisindeyim şuan. Her şeyin ilki için çelik gibi bir cesaret olmalı bence. Mesela okula ilk gittiğim günü hatırlıyorum da sanki o köpekli yoldan geçen ben değilim. İlk kız arkadaşın elini tutmak örneğin nasıl bir cesaret gerektirir bilirsiniz. Bu da benim bu mecrada ki ilk yazım ve her ilk gibi cesaret gerektirdi. Umarım sonucund...

Amasra'ya İsmini Veren Güçlü Kraliçe, Amastris

Bartın'ın şahane tatil köyü Amasra ile tanışmaya ne dersiniz... Amasra, bence Karadeniz'in en tatlı yerlerinden biri. Kuytu da köşede kalmış şirin ama bir o kadar da tarihiyle kişiyi büyüleyen yer. Şehrin gürültüsünden yorulduysanız ve balığınızı şöyle Karedeniz'in hırçın dalgalarına karşı ellerinizle özgürce yemenin tadına varmak istiyorsanız adresiniz kesinlikle Amasra. Birçok adasıyla göz dolduran Amasra mutlaka görülmesi gereken bir yerdir. 3000 yıllık tarihi ve hala içinde barındırdığı medeniyetlerle balıkçılık, çekicilik ve yerel sanatlarıyla mavi ve yeşilin buluşma noktası. İlk adı Sesamos olan Amasra antik çağda Paflagonya denilen bölgenin liman kentlerinden biri olduğu bilinmektedir. 13'üncü yüzyılda o zaman Cenevizlilerin elinde olan Amasra'ya Fatih Sultan Mehmet bir sefer düzenler ve şehre tepeden bakarak lalasına dönüp o meşhur sözü söyler, "Lala, lala!, Çeşm-i cihan bu m'ola" ve kaleye haber göndererek "Bu kadar güzel bi...