Doğasıyla ve ferahlığıyla kendine hayran bırakan yer Ölüdeniz. Günümüzde yerli ve yabancı
turistlerin gözdesi durumunda olan Ölüdeniz geçmişte de birçok uygarlığa ev sahipliği
yapmış. Likyalılar, Persler, Büyük İskender, Romalılar ve Bizanslılar tarafından işgal edilmiş ve
bir çok darbe almış fakat güzelliğinden eser kaybetmemiş.
TURİSTLERİN GÖZDESİ
Yaz turizmiyle ön plana çıksa da aslında tarihi bir öneme de sahip. Günümüze ulaşan
kalıntılardan, Helenistik ve Roma dönemlerinde kentin oldukça zengin ve yüksek bir kültüre
sahip olduğu ve tanrı Apollon’a adanmış ünlü bir kehanet merkezi olduğu anlaşılıyor.
Dünyanın gözdesi olan Ölüdeniz yüzme ve su sporları için bire bir. Turkuaz renkli denizi,
beyaz kristal kumu ve gökyüzünden eksik olmayan güneşiyle sanki bir ressamın hayal edip
tuvale döktüğü sanat eserini andırıyor. Adını aldığı durgun suyu ile gerçekten dinlendirici bir
etkisi olan Ölüdeniz, misafirlerine cennet manzarasıyla tatil olanağı sunuyor. Ölüdeniz
kumsalı, yüzde 82 gibi bir oranla 2006 yılında “Dünyanın en güzel kumsalı” seçilmiştir.
Ölüdeniz gerçekten ismi gibi durgun görünmesine rağmen fazlasıyla berrak. Bende bu
berraklığın nasıl olduğunu öğrenmek için o yörenin yerlilerine bu soruyu yönelttim sebebi ise
birçok akarsuyu karşılamasıymış, birçok akarsuyu karşıladığı için sürekli bir devinim halinde
Ölüdeniz. Her türlü deniz sporunun yapılabildiği Ölüdeniz’ de safari, dağcılık, yürüyüş ve
rafting’in yanı sıra Babadağ’dan 2000 metre yükseklikten yamaç paraşütü ile atlama imkanı
da var.
GÖKYÜZÜNDEN YERYÜZÜNE SARKITILMIŞ BİR SALINCAK
Ölüdeniz’ in adeta sırtını dayadığı Babadağ, bölgede yamaç paraşütü sporunun yapıldığı ilk
yermiş. Ayrıca burası, Avrupa’da bin 900 metre yüksekliğe çıkarak denizin üstüne atlanan tek
yer olma özelliği taşıyormuş. Bende bu özelliğin keyfini çıkarmak için paraşüt yoluna
koyuldum. Anlaştığınız paraşüt firması sizi Ölüdeniz ’den alıp Babadağ’a kadar çıkarıyor.
Heyecan, yükseklik arttıkça daha fazla katlanıyor fakat aynı zamanda sabırsızlıkta başlıyor. Şu
sıralar Babadağ zirvesinde yani 2000 metrede teleferik çalışması olduğu için 1200 metreden
atlanılıyor. Bende sonunda 1200 metreye ulaşıyorum ve hazırlıklar yapıldıktan sonra koşu için
hazır hale geliyorum. Yerden dahil insana cennet havası yaşatan Ölüdeniz’ in gökyüzünden
görüntüsünü görmek için sabırsızlanıyorum. Ufak bir koşunun ardından ayaklarım yerden
kesiliyor ve kulaklarımda gürültülü bir rüzgar uğultusu duyuyorum. Paraşüt, gökyüzünden
yeryüzüne sarkıtılmış bir salıncak hissi veriyor. Belli bir irtifa kazanıldığında ve Babadağ’ dan
uzaklaşıldığında muazzam lagün bizi karşılıyor. Ölüdeniz’ i kesinlikle gökyüzünden izlemek
daha büyük keyif veriyor. Kesinlikle herkesin yaşaması gereken bu deneyim havada akrobasi
hareketlerine göre değişiklik gösterse de genellikle yarım saat kadar sürüyor. Yere indiğiniz
de vücudunuzdaki adrenalini hissetmek bu işin en güzel tarafı.
LİKYA YOLCULARININ UĞRAK NOKTASI KABAK KOYU
Hazır daha sezon açılmamışken yani bölgenin en huzurlu zamanıyken Kabak Koyunu da
görmek için yola koyuluyorum. Kabak koyuna gitmek için Ölüdeniz’ den belli saatlerde
otobüs kaldırılıyor ve 40 dakika gibi bir süre de bol virajlı yollardan geçerek Kabak Koyuna en
yakın tepede indiriliyorsunuz. Yol boyunca Faralya köyünün eşsiz manzarasına tanıklık
ediyorsunuz. İnilen yerden plaja da minibüsler inmekte fakat ben dağların arasında ki tarihi
yol olan Likya yolunda inmeye karar veriyorum. Fakat bu yol sanıldığı kadar kolay değil. Bol
molalı yürüyüşümden sonra sahile ulaşıyorum.
HUZURU KOKLAMAK İSTEYENLERE
Kabak koyunda çok sayıda kamp alanı bulunuyor. Bölgede ağaç evler, bungalovlar, çadırlar
yoga ve meditasyon aktiviteleri bulunmaktadır. Ufak ve hoş bir sahili olan kabak koyunun sol
tarafında bulunan çam ağacı ormanı Likya yolunu yürüyenler için son derece keyifli bir kamp
atma noktası niteliğinde. Koyun arkasında ki çam ormanının içerisine doğru ilerlediğiniz de
buz gibi suyuyla Aladere şelalesini görebilirsiniz.
Çam ağaçların gölgesine çadırımı atarak gün batımının keyfini çıkarıyorum. Sessiz, huzur ve
yıldızlar içinde bir gece geçirip sabah uyandığınız da karşılaştığınız manzara büyüleyici. Koyun
sessizliği ve dalga sesleri tamamen terapi uyguluyor. Sabah uyandığınızda çadırınızın
fermuarını açtığınız an mis gibi dağ kokusu ve bahar çiçeklerinin kokusu doluşuyor içeriye.
Sabahları oturup denizi izlemek mükemmel bir keyif, siz denize dalmış izlerken kırlangıç
kuşlarının gösterisi geliyor gözünüzün önüne. Bu onların insanlara günaydın deme şekli
adeta. Kabak koyu hamağını alıp huzuru koklamak isteyenler için biçilmiş kaftan.
turistlerin gözdesi durumunda olan Ölüdeniz geçmişte de birçok uygarlığa ev sahipliği
yapmış. Likyalılar, Persler, Büyük İskender, Romalılar ve Bizanslılar tarafından işgal edilmiş ve
bir çok darbe almış fakat güzelliğinden eser kaybetmemiş.
TURİSTLERİN GÖZDESİ
Yaz turizmiyle ön plana çıksa da aslında tarihi bir öneme de sahip. Günümüze ulaşan
kalıntılardan, Helenistik ve Roma dönemlerinde kentin oldukça zengin ve yüksek bir kültüre
sahip olduğu ve tanrı Apollon’a adanmış ünlü bir kehanet merkezi olduğu anlaşılıyor.
Dünyanın gözdesi olan Ölüdeniz yüzme ve su sporları için bire bir. Turkuaz renkli denizi,
beyaz kristal kumu ve gökyüzünden eksik olmayan güneşiyle sanki bir ressamın hayal edip
tuvale döktüğü sanat eserini andırıyor. Adını aldığı durgun suyu ile gerçekten dinlendirici bir
etkisi olan Ölüdeniz, misafirlerine cennet manzarasıyla tatil olanağı sunuyor. Ölüdeniz
kumsalı, yüzde 82 gibi bir oranla 2006 yılında “Dünyanın en güzel kumsalı” seçilmiştir.
Ölüdeniz gerçekten ismi gibi durgun görünmesine rağmen fazlasıyla berrak. Bende bu
berraklığın nasıl olduğunu öğrenmek için o yörenin yerlilerine bu soruyu yönelttim sebebi ise
birçok akarsuyu karşılamasıymış, birçok akarsuyu karşıladığı için sürekli bir devinim halinde
Ölüdeniz. Her türlü deniz sporunun yapılabildiği Ölüdeniz’ de safari, dağcılık, yürüyüş ve
rafting’in yanı sıra Babadağ’dan 2000 metre yükseklikten yamaç paraşütü ile atlama imkanı
da var.
GÖKYÜZÜNDEN YERYÜZÜNE SARKITILMIŞ BİR SALINCAK
Ölüdeniz’ in adeta sırtını dayadığı Babadağ, bölgede yamaç paraşütü sporunun yapıldığı ilk
yermiş. Ayrıca burası, Avrupa’da bin 900 metre yüksekliğe çıkarak denizin üstüne atlanan tek
yer olma özelliği taşıyormuş. Bende bu özelliğin keyfini çıkarmak için paraşüt yoluna
koyuldum. Anlaştığınız paraşüt firması sizi Ölüdeniz ’den alıp Babadağ’a kadar çıkarıyor.
Heyecan, yükseklik arttıkça daha fazla katlanıyor fakat aynı zamanda sabırsızlıkta başlıyor. Şu
sıralar Babadağ zirvesinde yani 2000 metrede teleferik çalışması olduğu için 1200 metreden
atlanılıyor. Bende sonunda 1200 metreye ulaşıyorum ve hazırlıklar yapıldıktan sonra koşu için
hazır hale geliyorum. Yerden dahil insana cennet havası yaşatan Ölüdeniz’ in gökyüzünden
görüntüsünü görmek için sabırsızlanıyorum. Ufak bir koşunun ardından ayaklarım yerden
kesiliyor ve kulaklarımda gürültülü bir rüzgar uğultusu duyuyorum. Paraşüt, gökyüzünden
yeryüzüne sarkıtılmış bir salıncak hissi veriyor. Belli bir irtifa kazanıldığında ve Babadağ’ dan
uzaklaşıldığında muazzam lagün bizi karşılıyor. Ölüdeniz’ i kesinlikle gökyüzünden izlemek
daha büyük keyif veriyor. Kesinlikle herkesin yaşaması gereken bu deneyim havada akrobasi
hareketlerine göre değişiklik gösterse de genellikle yarım saat kadar sürüyor. Yere indiğiniz
de vücudunuzdaki adrenalini hissetmek bu işin en güzel tarafı.
LİKYA YOLCULARININ UĞRAK NOKTASI KABAK KOYU
Hazır daha sezon açılmamışken yani bölgenin en huzurlu zamanıyken Kabak Koyunu da
görmek için yola koyuluyorum. Kabak koyuna gitmek için Ölüdeniz’ den belli saatlerde
otobüs kaldırılıyor ve 40 dakika gibi bir süre de bol virajlı yollardan geçerek Kabak Koyuna en
yakın tepede indiriliyorsunuz. Yol boyunca Faralya köyünün eşsiz manzarasına tanıklık
ediyorsunuz. İnilen yerden plaja da minibüsler inmekte fakat ben dağların arasında ki tarihi
yol olan Likya yolunda inmeye karar veriyorum. Fakat bu yol sanıldığı kadar kolay değil. Bol
molalı yürüyüşümden sonra sahile ulaşıyorum.
HUZURU KOKLAMAK İSTEYENLERE
yoga ve meditasyon aktiviteleri bulunmaktadır. Ufak ve hoş bir sahili olan kabak koyunun sol
tarafında bulunan çam ağacı ormanı Likya yolunu yürüyenler için son derece keyifli bir kamp
atma noktası niteliğinde. Koyun arkasında ki çam ormanının içerisine doğru ilerlediğiniz de
buz gibi suyuyla Aladere şelalesini görebilirsiniz.
Çam ağaçların gölgesine çadırımı atarak gün batımının keyfini çıkarıyorum. Sessiz, huzur ve
yıldızlar içinde bir gece geçirip sabah uyandığınız da karşılaştığınız manzara büyüleyici. Koyun
sessizliği ve dalga sesleri tamamen terapi uyguluyor. Sabah uyandığınızda çadırınızın
fermuarını açtığınız an mis gibi dağ kokusu ve bahar çiçeklerinin kokusu doluşuyor içeriye.
Sabahları oturup denizi izlemek mükemmel bir keyif, siz denize dalmış izlerken kırlangıç
kuşlarının gösterisi geliyor gözünüzün önüne. Bu onların insanlara günaydın deme şekli
adeta. Kabak koyu hamağını alıp huzuru koklamak isteyenler için biçilmiş kaftan.
Yorumlar
Yorum Gönder